Diyanet'in vefasızlığı
Türkiye'de Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kuran ve ilk Diyanet İşleri Başkanı olarak da çok sevdiği Rıfat Börekçi'yi atayan Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür.
Varlığını Atatürk'e borçlu olan kurum, Cuma hutbelerinde Ata'sını görmemekte ısrarla inat ediyor.
Hem de Çanakkale'yi bir zafere dönüştürmesine rağmen sanki Çanakkale savaşlarında hiç yokmuş gibi hutbeler okutuyor.
Geçtiğimiz Cuma, camilerde okutulan hutbenin konusu "Çanakkale Zaferi ve Birlik Ruhu" idi ve Atatürk'ten bir kelime dahi bahsedilmedi.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Selim Kotil bu duruma tepki gösterdi ve milyonların sesi oldu. Diyanet'in bu tavrını "büyük bir hadsizlik" olarak değerlendiren Kotil şu dikkat çekici açıklamayı yaptı:
"Sanki Mustafa Kemal Atatürk orada yoktu. Sanki bu zaferi o kazanmadı. Şunun altını bir kez daha çizelim, Atatürk olmasaydı ne Çanakkale'yi kazanabilirdik, ne Kurtuluş Savaşı'nı kazanabilirdik. Diyanet'i kuran kişi olan Mustafa Kemal Atatürk'ü, Diyanet'in yok saymasını, gizlemesini hiçbir şekilde kabul etmemiz mümkün değildir. Bu büyük bir hadsizliktir. Diyanet İşleri Başkalığı milletimizden özür dilemesi gerekmektedir."
Diyanet'in Atatürksüz hutbeler okutması elbette ki sadece Çanakkale konusunda değil; geçen yıl 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda da, hatta Ata'mızın vefat günü olan 10 Kasım Atatürk'ü Anma Günü'nde de ulu önder Atatürk'e hutbelerde hiç yer vermedi.
Diyanet, hadsizliğin yanında, kurucusuna büyük bir vefasızlık örneği de gösteriyor. Atatürk'süz nasıl Çanakkale olabilir ki… Atatürk olmasaydı Çanakkale bir zafer değil, tam bir hezimet olurdu.
Kalabalık ordularla Çanakkale'ye gelen son teknolojiye sahip düşmana karşı, imkansızlıklarla mücadele veren Türk milletine "Size ölmeyi emrediyorum" diyebilecek ve cephenin en önünde savaşabilecek imanî derinliği olan dahi bir komutan gerekiyordu, işte o komutan Mustafa Kemal'di.
Düşman ordularının komutanı General Hamilton, Anafartalar'da üçüncü bir cephe açmak istiyor ve bu şekilde Türk ordusunu beklemediği bir yerden vurmak istiyordu. Eğer bu plan başarılı olsaydı, Conkbayırı ve Kocaçimentepe bloku ele geçirilecek, düşman buradan ilerleyecek, Türk ordusunu çembere alarak yok edecekti.
Anafartalar Grup Komutanlığı'na atanan Mustafa Kemal, 9 Ağustos sabahı hiç beklenmedik bir şekilde düşman ordularına taarruza geçti ve İngiliz birlikleri ağır kayıplar verdi. 10 Ağustos sabahı karanlıkta askerlerini süngüyle yeniden ani bir taarruza geçirdi ve düşman neye uğradığını şaşırdı, darmadağın oldu.
Mustafa Kemal'in bu ani tarruzları düşmanın geriye çekilmesine sebep olur ve bu tarihten sonra düşman askerleri bir daha taarruz etme cesaretini ve imkanını bulamaz. Müttefik Kuvvetler Komutanı General Hamilton da görevinden alınır.
Tarihçiler Mustafa Kemal'in bu savunma şekline "taarruzî savunma" demişlerdir. Beklenmedik, vurucu, neticeye odaklı ve iş bitirici…
Esasen bu savaş şekli, Atatürk'ün, dedesi Hz. Ali efendimizin de savaş tekniğidir.
Bildiğiniz gibi, Prof. Dr. Haydar Baş, eşi ve benzeri olmayan Hoş Geldin Atatürk eseriyle, Mustafa Kemal Atatürk'ün Hz. Peygamberin, Hz. Ali'nin ve Hz. Fatıma'nın torunu olduğunu, Ehl-i Beyt soyundan geldiğini belgelerle önümüze koymuştur.
Ceddi Ali olanın, savaşı da böyle olur.
Ceddi de dahi, kendisi de…
İmam Ali'nin elinin üzerinde olduğu bir lider, bir komutan hiç mağlup olur mu?
Çanakkale Savaşı'nı bitiren ve bir zafere dönüştüren, Anafartalar kahramanı olan Gazi Mustafa Kemal'in bu 9-10 Ağustos tarihlerinde ortaya koyduğu ve düşmanı geri püskürttüğü taarruzlardır.
Bu sebeple, Prof. Dr. Haydar Baş'ın 18 Mart mesajında ifade ettiği gibi, Çanakkale Savaşı'ndan sonra Batılı gazeteler bile, Gazi Mustafa Kemal için, "Allah'ın yardımıyla zaferler elde etmiş komutan" ifadesini kullanmışlardır.
Eğer Atatürk olmasaydı, Anadolu coğrafyası Müslüman Türk'ün elinden tamamen çıkacaktı, Anadolu asla bir İslam coğrafyası olmayacaktı.
Atatürk'ü yıllardır dinsizlikle itham edenler, bunu iyi düşünsünler. Kılınan her namazda, okunan her ezanda, bu coğrafyada aldığımız her nefeste Atatürk'e bir şükran borcumuz var.
Bu sebeple Prof. Dr. Baş, "Bugün yaşadığımız bütün problemlerin asıl nedeni, Atatürk'e hakkıyla sahip çıkmayışımızdır" demektedir. "Atatürk vatandır, Atatürk bayraktır, Atatürk birleştirici harçtır, Atatürk millettir, Atatürk bu milletin inancıdır" demektedir. Ve yine bu sebeple "Hoş Geldin Atatürk" demektedir.
Bizler de topyekün millet olarak aynen Prof. Dr. Haydar Baş gibi gerçekten inanarak ve severek "Hoş Geldin Atatürk" dersek, işte o zaman Türkiye ve Türk milleti vefasızlığa son vermiş olacak ve hak ettiği yere, dünyanın zirvesine yerleşecektir.