İmam Hüseyin Efendimizin Medeni'den ayrılma kararı verince kardeşi Muhammet b. Hanefiyye, kendisine, Yezit'ten ve Yezit'e biat eden şehirlerden uzak durmasını, insanlara elçi göndererek, kendisine biat etmeye çağırması… gibi tavsiyelerde bulundu.
Hz. Hüseyin (a.s.) Efendimiz; "O hâlde nereye gideyim, ey kardeşim?" diye sordu.
Dedi ki: "Mekke'ye git. Eğer orada kalabiliyorsan, çıkar yol budur. Şayet orada da seni rahat bırakmazlarsa, o zaman kumlara ve dağ zirvelerine çekilirsin. Şehir şehir dolaşırsın. İnsanların tavrı ne şekilde belirginleşecek bakarsın. Çünkü sen bir mesele ile karşılaştığında, en isabetli kararı verecek bir kimsesin."
İmam şöyle dedi: "Ey kardeşim! Gerçekten nasihat ettin ve bana karşı şefkatini gösterdin. Senin görüşünün doğru ve başarılı olmasını dilerim."
Ümmü'l Mü'minin Ümmü Seleme annemizde, İmam Hüseyin (a.s.)'ın Medine'den ayrılacağını duyunca şöyle dedi;
"Irak'a doğru hareket etmekle beni üzme. Çünkü ben, ceddin Resulüllah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu duydum: "Yavrum Hüseyin, Irak toprağında, Kerbela adında bir yerde öldürülecektir."
İmam Hüseyin (a.s.) Ümmü Seleme annemize şöyle cevap verdi;
"Anneciğim! Sanma ki bu olaydan yalnız senin haberin var. Kendim, senden daha iyi biliyorum. Ben zulümle öldürüleceğim, haksızca başımı bedenimden ayıracaklar.
Allah-u Teala haremimin ve ailemin avare olmalarını, çocuklarımın şehit ve esir düşüp esaret zincirine vurulmalarını ve onların yardım diledikleri hâlde kendilerine yardımcı bulamayacaklarını bizzat görmek istiyor…"
İmam Hüseyin, Abdullah bin Zübeyr gibi dağlık ve sapa bir yoldan ve gece karanlığında gizlice kaçmamış ve Recep ayının bitimine iki gün kala ana yolu kullanarak Medeni'den ayrışmıştı. Can emniyeti açısından daha gizli yollardan gitmesini tavsiye edenlere ise şöyle cevap vermişti;
"Hayır, Allah'a ant olsun ki ben, herkesin gittiği ve bilinen ana yoldan ayrılmayacağım. Dağlara, çöllere koyulmayacağım, ta ki Allah'ın isteği tahakkuk bulsun." (İmam'ın açıktan şehri terk etmesi, onun ölüm korkusundan şehri terk etmediğinin ispatıdır.)
İmam Hüseyin (a.s.) Medine'den ayrıldıktan beş gün sonra Mekke'ye ulaştı. İmam Hüseyin (a.s.) Mekke'de kaldığı dört ay boyunca özellikle babası İmam Ali (a.s.)'ın sevenlerinden, halifeliğini ilan etmesi için çokça mektuplar aldı.
Denilebilir ki, Mekke, İmam (a.s.)'ın kıyamında ona kucak açmıştır. Burada kaldığı süre içinde kendisine yardım edebilecek merkezlerle görüşmeler yapma imkanı bulmuştur.
İmam Hüseyin'in (ra) Mekke'de bulunduğu süre içinde Mekke Emiri Yahya b. Hekim, O'na karşı rahatsız edici bir harekette bulunmadı.
Yezid, İmam'a iyi davrandığı gerekçesi ile Yahya b. Hekim'i ve ondan biat alamayan Velid'i görevlerinden azletti.
Özellikle Yahya b. Hekim'in, İmam'a iyi davrandığı için vazifeden alındığını öğrenmeleri Küfelileri harekete geçirmiştir. İmam (a.s.)'ın halifeliğini ilan etmesi hâlinde kendilerinin, ona biat edeceklerinin garantisini vermişlerdi.
O sıralarda Kûfe halkının, "halifemiz ol" şeklinde kendisine biat eden mektuplarının sayısı on beş bini aşmıştı. Bu mektuplarda Küfeliler, "Biz senin beyatına, kendimizi bağladık. Biz, senin yanında ölümü göze aldık! Senin yüzünden cumada cemaatte bulunmamaktayız. Hemen yanımıza gel!" demekte idiler.
Bu mektuplar karşısında kayıtsız kalamayacak olan İmam Hüseyin (a.s.), şahsına yapılacak suikastı öğrenmesinin ardından gidilecek yer olarak Küfe'yi seçmiştir.
Mekke'de, Küfe'den gelen mektupları değerlendiren İmam (a.s.) aynı zamanda Basra eşrafına ve Ben-i Hâşim kabilesindeki akrabalarına mektuplar göndererek, bu haklı mücadelesinde yanında olmalarını istemiştir.
İmam Hüseyin, Küfelilerin on beş bine yakın sayıdaki mektuplarına karşılık onlara şöyle cevap vermiştir:
"Bismillahirrahmanirrahim"
Hüseyin b. Ali'den, Küfe şehrinin ileri gelen Mümin ve Müslümanlarına...
Allah'a hamd, Peygamber (s.a.v.)'e salât ve selamdan sonra siz Küfe ehlinin en son mektubu (Hani ve Said vesilesiyle) bana ulaştı.
Mektuplarınızda zikir ve izah ettiğiniz şeyleri anladım. Çoğunuzun sözü şundan ibaretti: "Bizim İmam ve önderimiz yoktur. Bize, şehrimiz Küfe'ye gel ki, Allah-u Teala senin vesilenle bizi, hakka ve doğru yola hidayet etsin."
Şimdi ben, ailem arasında herkesten daha fazla itimat ettiğim kardeşim amcam oğlu Müslim bin Akil'i, size doğru gönderiyorum. Ona, hâlinizi, düşüncelerinizi, görüşlerinizi yakından öğrenip neticeyi bana bildirmesini emrettim.
Eğer Küfe halkının ekseriyetinin isteği ve aranızdaki akıl ve fazilet sahibi kimselerin görüşü de, elçilerinizin huzuren anlattıkları ve mektuplarınızda okuduğum ve zikrettiğiniz gibi olursa, ben de inşallah pek yakın bir zamanda size doğru hareket edeceğim.
Allah'a yemin ederim ki, gerçek İmam, Allah'ın Kitabı'yla amel eden, adalete sarılan, Hakka boyun eğen ve kendisini sadece Allah'a adayan bir kimsedir. Vesselam."
İmam (a.s.), Müslim b. Akil'den zaman içinde gelen olumlu cevaplar karşısında Küfe halkının yanına gitmeye karar verdi.
Müslim bin Akil, Kûfeliler'den on sekiz bin kişinin, kendisine biat ettiğini yazdığı mektubunu şehadetinden yirmi yedi gece önce yazıp Hz. Hüseyin (a.s.)'a göndermişti.
Hatta yolda İmam (a.s), Müslim bin Akil'in öldürüldüğünü ve Kûfeliler'in, kendisine yazdığının tam tersine tavır içinde olduklarını öğrenecektir. Buna rağmen sonuna kadar ceddi Resulüllah (s.a.v.)'in verdiği emri yerine getirecektir.
(İmam Hüseyin (a.s.)'ın kıyamı, zaman açısından Küfe halkının mektuplar göndererek kendisini, Küfe'ye İmam olması için davet etmesinden önce gerçekleşmiştir. Yani kıyamın, davetle ilgisi yoktur)
Hz. Hüseyin (a.s.) bir yandan, Kûfe'ye gönderdiği Müslim bin Akil ile Kûfeliler'in yanında yer alıp, almayacaklarını anlamaya çalışırken diğer yandan da akrabalarını, Yezid'le olan mücadelesinde yanına çağırmıştır.
"Bismillahirrahmanirrahim"
Hüseyin bin Ali'den, Muhammed bin Ali ve Haşim ailesinden yanında bulunan diğer şahıslara…
Allah'a hamd, Peygamber (s.a.v.)'e salat ve selamdan sonra sizlerden herhangi biriniz bu seferde bana eşlik ederse şahadete kavuşur. Benimle beraber olmaktan çekinen kimseler ise zafere ulaşamayacaktır. Vesselam."
İmam Hüseyin'in, Mekke'den gönderdiği bu mektup ellerine geçince, Hâşimoğulları'ndan bir grup, Hz. Hüseyin'e yardım için harekete geçmiştir.
İmam (a.s), Basra halkına da bir mektup yazarak şöyle diyordu; "Allah'a hamd, Peygamber (s.a.v.)'e salat ve selam olsun.
Allah-u Teala, Muhammed (s.a.v.)'i, insanların arasından seçti. Peygamberliği ile O'na ikramda bulundu. O'nu, Kendi risaleti için şereflendirdi. Sonra insanlara nasihat edip, onları hidayet ettiği ve kendisine verileni halka ulaştırdığı (peygamberlik vazifesini yaptığı) bir hâlde, Allah-u Teala, O'nun ruhunu aldı.
Biz de, O'nun ailesi, evliyası, vasi ve vârisleri idik ve insanlar arasında O'nun makamına daha layık olan kişilerdik.
Fakat bir grup bizden ileri geçip, bu hakkı bizden aldılar. Bizim bu hakka onlardan daha layık ve onlardan daha üstün olduğumuzu bildiğimiz hâlde Müslümanların arasında fitne, ihtilaf ve ayrılık çıkmaması, düşmanların onlara musallat olmaması için bu duruma rıza gösterip, Müslümanların rahatını, kendi hakkımıza tercih ettik.
Kendi elçimizi bu mektupla sizin tarafınıza gönderip, sizi, Allah'ın Kitabı'na ve Peygamberin Sünnetine davet ediyorum. Zira Peygamberin (s.a.v.) Sünneti ortadan kaldırılmış ve yerine bidat koyulmuştur. Eğer sözümü kabul eder ve beni dinlerseniz, ben de sizi hidayet yoluna yöneltirim. Vesselam-u aleykum ve rahmetullahi ve berakatuh."
O dönemde Basra valisi, Ehl-i Beyt düşmanlarından olan Ubeydullah b. Ziyad'tı. İmam'ı (a.s) mektubunu alanlar bunu gizli tuttukları halde Münzir b. Carud adlı kişi bunu saklamadı. Bu şahıs, Ubeydullah b. Ziyad'ın kayın babası idi. İmamın (a.s.) mesajından, Münzir'in sayesinde haberdar olan Ubeydullah, mektubu getiren kişiyi yakalatarak öldürtmüştür."
İmam (a.s)ın bu çağrıları cevapta bulmuştu. Bu çağrıya cevap verenlerden biri de Yezid bin Mes'ud en-Nehşelî idi.
Nehşeli, Ben-i Temim, Ben-i Hanzala ve Ben-i Said kabilelerine etkili bir konuşma yaparak onları, İmam Hüseyin (a.s.)'ın yanında yer almaya davet etti. En-Nehşelî'nin etkili hitabı (ayrıntılar ana kaynakta) karşısında diğer kabileler, İmam (a.s.)'a yardım etme kararı aldılar. Ve şu mektubu gönderdiler:
"… Mektubun bana ulaştı. Beni davet ettiğin, çağırdığın şeyi anladım. Sana itaat ederek senin yardımına koşarak (ahiret saadetinden) nasibimi almaya çağırıyorsun beni.
Hiç kuşkusuz Yüce Allah yeryüzünü hayır ve iyilik için çalışan, kurtuluş yolunu gösteren kimselerden mahrum bırakmaz.
Siz, Allah'ın kulları üzerindeki hüccetlerisiniz. O'nun yeryüzündeki emanetisiniz. Mübarek Ahmedî bir zeytin ağacından gelirsiniz ki, O, bu ağacın kökü sizler de onun dallarısınız.
Gel, en büyük mutluluklar senin olsun, gelişin mübarek olsun! Temimoğulları'nın boyunları senin önünde eğilmiştir. Su içme nöbeti gelen susuz develerin suya koşmasından çok daha şiddetli bir şekilde sana itaat etmeye hasrettirler. Ben-i Sa'd'ın boyunları senin önünde bükülmüştür.
Onların kalplerinin kirlerini, şimşeğini çakıp yıldırımını düşüren bulutların yağmurlarıyla yıkadım."
Derhal hazırlıklara başlamalarına rağmen, bu kabileler İmam Hüseyin (a.s.)'ın yanında savaşma şerefine nâil olamamışlardır. Onlar yanına ulaşmadan İmam (a.s.) şehit edilmiştir." Devam edecek (geniş bilgi ve hikmetler için bkz İmam Hüseyin eseri Prof. Dr.
Haydar Baş)